Duygularımız Çözülmesi Gereken Bir Sorun Değildir
Duygularımız Çözülmesi Gereken Bir Sorun Değildir
Bebekler dünyaya birer gözlemci olarak gelir, dünyayı fiziksel uyaranlar çerçevesinde deneyimler. Korktuklarında, sinirlendiklerinde veya yorulduklarında sadece korkar, sinirlenir ve yorulurlar. Hislerini iyi ya da kötü diye tanımlamazlar: çoğu zaman onları sadece dünyayla aralarındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan birer his olarak yaşarlar.
İlerleyen zamanlarda çocuklar yaşadıkları deneyimleri yorumlamayı öğrenmeye başlarlar. Deneyimleri yorumlamayı öğrendikten sonraki birkaç yıl içerisinde çocuklarda çok ciddi değişimler ortaya çıkar. Ebeveynlerin “çok yoruldun” veya “üzüldün” gibi şeyler söylediklerini duyarlar. Kademeli bir şekilde çocuklar da bu işi üstlenmeye başlar ve bu yorumları kendilerine söylemeye başlar. Okul öncesi dönemde çocukların çoğu fiziksel dünyaya verdikleri yanıtları etiketlemeyi öğrenmiş olurlar.
Mesela bir anne “ah, üzülmüşsün. Al sana bir kurabiye.” dediğinde çocuk üzüntünün şekerlemeler aracılığıyla kaçınılması gereken bir his olduğunu öğrenir. Başka bir örnek verecek olursak bir baba “iyi kızlar böyle öfkelenmez” dediğinde, o babanın kızı öfke hissinin kendisini bir şekilde kötü yaptığını öğrenir. Tüm bu öğrenmeler sonucunda çocuklar gelip-giden hislerini sadece deneyimlemeyi bırakır. Bunun yerine zihni aracılığıyla hislerini değerlendirmeye başlarlar. Öfke kötüdür, mutluluk iyidir ve üzüntü berbattır gibi. Ve birçoğu hissetmekten korkmaya başlarlar.
Zihnimiz zaman geçtikçe üzerimizdeki baskısını arttırır. Ergenlik döneminde ipleri eline alır ve “Bir zorlukla karşılaştığımda korku hissetmemeliyim.” veya “Üzülüyorsam, bir yanlış yapıyorum demektir.” gibi duygularla ilgili kurallar koymaya başlarlar. Dahası, gençler bu duyguları hissettikleri için kendilerini de değerlendirmeyi öğrenirler. “Ben kötü biriyim çünkü öfkeleniyorum.” En nihayetinde hisleriyle ilgili hisler, başka bir deyişle üst-duygular geliştirirler.
Bu bağlamda duygular kontrol edilebilir, yok edilebilir ya da yönetilebilir şeyler olarak görülür. Zihnimizin bu amaçlarla yaptıkları tavsiyelere uymanın bazı zararları olabilir. Kişi gerçek dünyayla olan irtibatını koparır ve sahip olduğu duygusal tepkilerin hikmetinden yoksun kalırlar.
Bireyler bir ruh sağlığı uzmanına başvurmadan önce genellikle “Böyle hissetmekten kurtulmayı!” dilerler. Maalesef bu isteği gerçekleştirmek mümkün değildir. Duygularımızı durduramayız. Aslında bu hisleri durdurmaya çalışmak da sorunun bir parçasıdır, bir çözüm değildir. Duygu ve hislerimizden kurtulmak için kendimizce birçok yol denemişizdir. Uyumak, aşırı yemek, ertelemek, içe kapanmak gibi. Bu stratejilerin hiçbiri bir insanın daha değerli bir hayat sürmesine katkı sağlamaz. Buna rağmen hepimiz bu stratejileri kullanmaya meyilliyizdir.
Hislerimizden bir adım geri durup, sadece onları fark etmeyi öğrenmek, duyguları zehirli madde ya da değerlerimiz doğrultusundaki eylemlerimizin önündeki bir engel gibi görmememize yardımcı olur. Bu sayede hislerimizle savaşmaktan vazgeçip sahip olduğumuz enerjiyi keyifli, anlamlı ve verimli bir hayat sürmek için kullanabiliriz.
KAYNAK
Hayes,L.; Ciarrochi, J., (2022), Gelişen Genç, (2. Baskı), Litera Yayıncılık, İstanbul